Haddini bil Wall Street Journal!
Güncelleme tarihi: 11 Ağu 2022
2012-05-30 09:11:32
Başbakan Erdoğan zor bir dönemeçte. Birinden birine karar vermesi gerekiyor. Zira şu anda sırayla taktığı bu iki şapka birbiriyle çelişiyor. Başbakan Erdoğan’ın TBMM grup toplantısını dikkatle dinlediğinizde Uludere ile ilgili büyük bir kavram kargaşası içinde olduğunu görüyorsunuz. Bu öyle bir kavram kargaşası ki zaman uzadıkça, polemik kıvamı arttıkça her şey birbirine dolanıyor. İşin içine yılların siyasi çatışmaları, bir türlü çözülemeyen Kürt sorunu, yetmezmiş gibi bir de uluslararası komplo teorileri giriyor. Böyle olunca da kim, neyi, neden istiyor iyiden iyiye karışıyor. Başbakan Erdoğan bir yandan Uludere’de bir hata olabileceğini söylüyor, bir cümle sonra “Terörle mücadelede olur böyle hatalar” demeye getiriyor. Bunu dediği anda da ‘Milletin Başbakanı’ Erdoğan olmaktan çıkıp ‘Devletin Başbakanı’ Erdoğan’a dönüşüyor. Bu transformasyondan sonra devletin başbakanı olarak tarihin labirentlerine girip 74 Kıbrıs çıkarmasında Kocatepe muhribinin Türk uçakları tarafından vurulmasını sayarken vicdanı rahat. Oysa milletin başbakanının asıl sorması gereken, o hatayı yapanların tarih karşısında sorumluluklarını ödeyip ödemedikleri olmalı değil mi? Bunlara takılmıyor... Başbakan Erdoğan zor bir dönemeçte. Birinden birine karar vermesi gerekiyor. Zira şu anda sırayla taktığı bu iki şapka birbiriyle çelişiyor. 34 sivil vatandaşımızın uçaklarla kasıtlı vurulup öldürüleceğini kimsenin aklı almıyor. Belli ki karar zincirinde bir hata var. Birisi görevini eksik yaptı. Birisi yanlış karar verdi. Ancak hata bile olsa bu birilerinin hesap vermeyeceği anlamına gelmemeli. Kasıt ile hata arasında sorumluluk olarak bir fark olabilir ancak eninde sonunda bunun hesabı sorulabilmelidir. Başbakan’ı zorlayan, milletin devletten bu hesabı soruyor olması. Soru da cevap da bu kadar basit. Ama siz bu sorulara cevap vermek yerine topu ısrarla taca atınca devreye ta ABD’den Wall Street Journal giriyor. O dakikadan sonra “Sen kim oluyorsun, sana ne Wall Street Journal” diye fırça atsanız da nafile... O soru havada cevapsız kaldığı sürece kime, ne kadar kızarsanız kızın beyhude! ‘Yeni Medya’ya radikal transfer Bilmem Radikal gazetesi okurları ne kadar farkındalar ancak Yeni Radikal’e büyük emeği geçen dostumuz Bülent Mumay’ı geçen gün Hürriyet gazetesinin mobil-web koordinatörlüğüne uğurladık. Bülent Mumay medya sektörünün yakından bildiği ve tanıdığı patronlar katında önemli bir ağırlığı olan genç kuşak medya yöneticilerinden. Onun Radikal’in tepesinden ayrılıp Hürriyet’in internet sitesinin başına gitmesi aslında önümüzdeki dönem iş stratejilerinde internet medyasına nasıl bir anlam yüklendiğinin de göstergesi. Bir zamanlar ‘işsiz’ ya da ‘loser’ gazetecilerin işi olarak görülen internet medyası artık kendine nitelikli yönetici transferleri yapmak zorunda hissediyor. Nasıl hissetmesin, dengeler her geçen gün internet medyasının lehine değişiyor. Ancak iş sadece bir internet sitesi ile de bitmiyor. Bunun mobili, tableti, hatta akıllı televizyonu var. Yani öyle bir içerik üreteceksiniz ki tek bir kişiye onlarca ayrı kanaldan, farklı yöntemler ve araçlarla ulaşabilsin. Yeni medya düzeni işte tam olarak böyle bir şey. Bildiğiniz gibi yeni medya düzenine yakından kafa yoran, emek harcayan, düşünce üreten, bununla da kalmayıp gazetecilikten kazandığını buraya yatıran Türkiye’deki tek tük gazeteciden biri de benim. Bülent Mumay’ın bu transferi bir Radikal çalışanı olarak beni üzmüş olsa da bir internet girişimcisi olarak çok heyecanlandırdı. Aslında ben yeni medyada yola biraz erken çıktım. Mesela şu anda pek çok büyük internet sitesi, sayfalarına takipçi kazandırmak için sosyal medyaya bel bağlamış durumda. Anlı şanlı pek çok ünlü internet sitesi bizim sosyal medyadaki gücümüzün yarısına ulaşmaya çabalıyor. O yüzden internette hangi sayfayı açsanız facebook veya twitter yönlendirmesi ile karşılaşıyorsunuz. Radikal gazetesi neyse ki bu duruma çok önceden uyanan sayılı gazeteden biri. Bu anlamda diğer sitelere fark atacak yeni bir uygulama başlattı. Sosyal medyada var olan okuyucularından sadece edilgen bir takip değil #nediyosun hastag’i ile sizin sözcükleriniz ile interaktif bir katılım yaratma peşinde. Üstelik sizin yorumlarınızı sadece internet sayfasına hapsetmiyor, aynı zamanda gazete sayfalarına da taşıyor. Benzer bir uygulamayı Leyla ile Mecnun ya da Kanal D’nin dizilerinde de görüyorsunuz. Onlar da dizi yayını sırasında verdikleri kelimeler veya cümlelerle sosyal medyada kendilerinden konuşturma hesabındalar. İşin içindeki herkes biliyor ki sosyal medya önümüzdeki yıllarda ‘Yeni Medya’nın dağıtım ağı olacak. Eskiden gazeteler kendilerine müttefik olarak dergileri seçerdi. Yani bu iki mecra omuz omuza gider, birbirlerinden beslenirlerdi. 90’lı yıllarda gazete ve dergi ittifakına özel televizyonlar ve radyolar katıldı. Şu anda büyük medya devleri bu araçların üzerinde büyüdüler. Oysa şimdi tüm medya kabuk değiştiriyor. Yeni medya düzeninde enstrümanlar değişiyor. Web, tablet, telefon, radyo, akıllı TV ve hepsinin üzerinde durduğu sosyal medya yani facebook, twitter, hatta instagram gibi mecralar bu yeni oluşumu besliyor. Anlayacağınız yeni bir dünya kuruluyor ve Radikal de bu dünyada yerini alıyor.
